Karbondioksit Emisyonu Hakkında

İklim değişikliğine sebep olan birçok çevre kirletici unsur bulunmakla birlikte karbondioksit emisyonu halen sera gazı salınımında başat unsur olmaya devam etmektedir. Mark Lynas’ın The Guardian gazetesinde yayınlanan yazısında kişisel olarak küresel ısınmaya yıllık katkımızın miktarını kabaca hesaplamıştır.

Bu hesaba göre; %36’lık oranla taşıma ve ulaşım birinci sırada gelirken, evlerimizde tükettiğimiz elektrik ve doğalgaz gibi enerji çeşitlerinin kullanılmasından dolayı meydana gelen %30 CO2 miktarı ile ikinci sırada, %21 ile endüstri takip ederken son olarak da tarım %13 lük paya sahip.

Atmosferdeki insan kaynaklı sera gazı yoğunluğu, 1850’li yıllardaki sanayi devrimi ile hız kazanmıştır. Ayrıca büyük baş hayvanların sayısındaki artışa bağlı metan gazı salınımı, orman yangınları gibi dolaylı olarak insana bağlı olan veya olmayan faktörlerde vardır. Atmosfere salınan bu gazlar havanın ısısının artmasına ve dünyanın soğuyamamasına neden olarak, iklimlerin olması gerektiğinden daha sıcak seyretmesine neden olurlar.

Karbon salınımındaki artışın en büyük sorumlusu olan fosil yakıt kullanımının her yıl bir önceki dönemlerden daha fazla olması beklense de, ülkeler bu durumu aşmak için girişimlerde bulunmaktadırlar. Bir gösterge olması açısından kutuplardaki buzul miktarlarındaki azalması üzerinde sıkça durularak, dünyadaki en büyük tatlı su kaynağı buzulların eriyerek  tuzlu deniz suyundaki tuz miktarını azaltmasından, deniz seviyesini yükseltmesi ve deniz akıntılarını bozup bazı hayvan türlerini tehdit etmesine kadar bir çok etkisi küresel ısınma başlığı altında incelenmektedir.

Karbon dioksit (CO2) yanma sonucunda çıkan salınımlar içerisinde insan sağlığını doğrudan tehdit etmeyen ve en az zararlı salınım olmasına rağmen küresel ısınmaya sebep olan “Sera Etkisinden” sorumlu bir gazdır. Karbon dioksitler tabiatta bitkiler tarafından fotosentezde kullanılarak oksijene dönüştürülmektedir.

Türkiye 2030 yılında karbon emisyonlarını, yüksek büyüme tahminleri içeren senaryoya göre yüzde 40, gerçekçi büyüme tahminine dayanan senaryoya göre ise yüzde 23 oranında azaltabilir. Bu sayede, ekonominin karbon emisyonu yoğunluğunda da (yıllık CO2 emisyonu/GSYH) yüzde 20 oranında bir düşüş sağlamak mümkün.