Ekolojik Ayak İzi Nedir?

Doğanın sunduğu ekolojik hizmetlerden bugünkü düzeyde yararlanabilmemiz için, dünyanın kendini yenileme kapasitesinin 1,5 katına ihtiyaç duymaktayız. Ağaçları olgunlaşmadan keserek, denizlerin üretebildiğinden daha fazla balık tükettiğimiz ve atmosfere, ormanlarla okyanusların tutabileceğinden daha fazla karbon salarak limit aşımıyla varlığımızı sürdürmemiz mümkün.

2050 yılında dünyada yaşayan insan sayısının 9,6 milyara çıkacağı tahmin edilirse ekoloji ve çevresel kaynakların tüketimi konuları milyonlarca insan için hayati önem taşımakta. Ekolojik Ayak İzi, insanların talep ettiği ekolojik hizmetlerin sağlanması için birbiriyle rekabet içinde olan alanları toplar. Tarımsal üretim, otlatma, yapılaşma, balıkçılık ve orman ürünleri üretimi için gereken biyolojik olarak üretken bütün alanlar (biyolojik kapasite) bu hesaba dahildir.  

Ekolojik ayak izini ölçerken insanlığın talep ettiği bölümde bitki tabanlı besinler, lifli gıdalar, büyük ve küçükbaş hayvanlar, deniz ürünleri, kereste gibi orman ürünleri, yapılaşma gibi unsurlar bulunuyor. Bunlara ayrıca ormanların fosil yakıtlardan gelen karbon salınımını ne kadar absorbe ettiği de ekleniyor. Bütün bunlar insanların dünyadan talep ettiği kaynaklar. Bu kaynakları tüketirken yaşam döngüsünün sağlanması için de dünyaya katkı sağlamamız gerekiyor. Bunu yaparken de biyolojik olarak toprağa, havaya ve suya katkı sağlayacak çalışmalar yapılması önemli. Bunların hepsi de ekolojik ayak izine dahil ediliyor.

Ekolojik ayak izi kısaca belirli bir nüfusun doğaya yükünü hesaplamak amacıyla oluşmuş bir yöntemdir. Dünyada üretim yapılabilen alanları, dünyada yaşayan nüfusa oranladığımızda ortaya çıkan değer, bir insanın barınmasını, beslenmesini, ısınmasını sağlayan ve oluşan atıkları etkisiz hale getiren kara ve deniz alanlarıdır yani bir kişinin ortalama ekolojik ayak izidir.

Nüfus artışı, toprağın bozulması, git gide artan enerji maliyetleri, içilebilir tatlı suyun azalması gibi sebepler biyolojik kapasitenin her geçen gün azalmasına sebep oluyor. 1961’de toplam ayak izinin karbon salınımı ayağı %36 iken 2010 yılında bu oran %53’e kadar çıkmış durumda. Fosil yakıtların yanması ile açığa çıkan karbon, ekolojik ayak izinin en büyük bileşenlerinden birini oluşturuyor. Her geçen gün artan endüstri ve motorlu taşıtların fazlalaşması ile de bu oran giderek artıyor ve gezegenimize daha büyük çapta  zarar vermeye devam ediyor. 

Karbon salımı, doğal kaynakların tüketilmesi ve yerine konulmaması sonucunda artarak dünyanın biyoçeşitliliğine ve doğrudan dünyadaki yaşama zarar veriyor. Karbon salımı, orman alanlarının kereste için kullanılması ve tarım arazisi açmak için yok edilmesi, yasak avlanma, denizlerin kapasitesinden fazla balık avı ve artan sanayi sebebi ile açığa çıkan karbon ile artıyor. Dünya nüfusunun 2050’de 9,6 milyara, 2100’de ise 11 milyara ulaşmasıyla kişi başına düşecek biyolojik kapasite miktarı daha da azalacaktır.

Küçük bir hatırlatma yapmak gerekirse yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmak karbon salınımını düşürecektir. Bireysel olarak da bazı küçük önlemler alarak karbon ayak izi küçültülebilir. Buna gereksiz ışıkları kapatmakla başlayabilirsiniz. Küçükte olsa bir adım atmak kollektif bir bilince ulaşıldığında kocaman bir adıma dönüşebilir.