1947 yılında Chicago Üniversitesi’nin bünyesinde bulunan bir dergi tarafından dünya üzerinde olan olaylar ve dünyanın tarihsel geçmişi baz alınarak sembolik bir Kıyamet Saati belirlenmiştir. Dünya’nın sonunu getirecek yıkımların ne kadar yakın olduğunu gösteren Kıyamet Saati, 22 kez değiştirildi. Saat 12’ye geldiğinde kıyamet kopuyor. Bu nedenle saat 12’ye ne kadar yakınsa kıyamete o kadar yakınız anlamı taşıyor. Yaşanan olumsuzluklara göre ileri alınan saat, olumlu gelişmeler yaşandığında ise geri alınıyor.
Bundan tam 30 yıl önce 1987 yılında Birleşmiş Milletler Gro Harlem Brundtland başkanlığında bir rapor yayınlamıştır. Brundtland raporu olarak da bilinen bu yayının başlığı “Ortak Geleceğimiz” olarak belirlenmiştir. İşte sürdürülebilirlik kavramı ilk kez bu raporda insanlığa duyurulmuştur. Bahsi geçen raporda sürdürülebilirlik bütün yönleri ile ele alınmış ve en basit tabir ile, bugünün kaynaklarını tüketirken gelecek nesillerin kaynaklarına zarar vermeden ilerlemek olarak tanımlanmıştır.
30 yıldır hayatımızda var olan bu kavram başlangıçta sadece üniversite sempozyumlarında veya konferanslarda dile getirilmekteydi. Fakat artık günlük hayatımızda da karşımıza sık sık çıkıyor. Hatta hayatımızı ister istemez bu eksende şekillendiriyoruz. Gereksiz olduğunu düşündüğümüz ampulleri söndürmemiz, geri dönüşüm kutularına attığımız atıklar, topu taşıma araçlarına rağbetin artması gibi artık alışkanlığa dönüşen bu hareketlerimiz sürdürülebilirlik kavramı sayesinde hayatımıza girmiş durumda.
Çevrenin korunması tüm devletlerin ve tüm insanların paylaştığı ortak bir sorumluluktur. Sürüdürülebilirlik konusunda ulusal ve bölgesel çabaları desteklemekle beraber, daha geniş ölçüde ortak hareket etme ivedi gereksinimini de görmeliyiz. Sürekli ve dengeli kalkınmanın gerçekleşebilmesi için çevre koruma, kalkınma sürecinin entegre bir parçasını oluşturacaktır, ayrı olarak düşünülemez.