Belki Amerika gibi birçok devletin yönünü bu kaynaklara çevirmesinin sebebi yenilenemeyen enerji kaynaklarının ekonomik olmaması da olabilir. Sebebi her ne olursa olsun bu tür kaynaklara gösterilen özen yaşadığımız dünya ve tüm canlılık adına atılması gereken en büyük adımdı. Yaşanan kuraklıklar, iklim değişiklikleri, besin bulma sorunları gibi birçok problem çoktan baş verdi. Bu problemlerle yani çevre kirliliği ve doğa katliamı ile savaşmak için atılan adımlardan biri de alternatif yenilenebilen enerji kaynaklarına yönelmek. Şimdilerde birçok devlet fark etti ki doğayı kirletmeden, çevreyle barışarak da sanayileşip gelişmek mümkün. Peki nasıl? Tabi ki yeşil enerjiyle bu problemlerin yavaş yavaş üstesinden gelinmesi bekleniyor.
Tabiat ile uyum içinde yaşayamama sebeplerinden biri de sanayi alanındaki gelişmeler. Devletler oluşturulan atık maddeler ve kullanılan enerjilileri her zaman en ekonomik yönden elden çıkarmayı hedefliyorlar. Bu yüzden yaşadığımız çevre durulmaz, çeşme sularımız içilmez, denizlerimize girilmez oldu. Fabrikaların ve kanalizasyon atıklarının denizlere, içme sularına karışmadığı yeni projeleri de beklemekteyiz. Neyse ki en azından bir sorunumuzun çözümü çok basit. Yenilenebilir enerji kullanımı. Yeşil enerji adı altında da paylaşılan bu kaynaklar hem doğa dostu hem de tükenme imkanı olmayan kaynaklar. Güneş enerjisi, bize her türlü üretimde kullanabileceğimiz bir enerji sağlıyor. Güneş panellerinin yerleştirilmesiyle kullanabileceğimiz bu enerjinin, ne çevreye ne de insan sağlığına bir zararı var. Tamamen temiz enerji kullanımının başında gelen bu kaynak en sık kullanılanlardan da biri olmuş durumda.
Rüzgarın içerisindeki enerji potansiyeli gerçekten de şaşırtıcı. Ülkelerin doğru alanlarına konumlandırılmış ve coğrafi özellikler göz önünde bulundurularak yerleştirilmiş olan rüzgar türbinleriyle yıllarca kullanabileceğimiz bir enerji elde etmiş oluyoruz. Çevreye hiçbir zararı bulunmayan bu santraller için ne bir ağaç kesimine ne de suyu zehirlemeye ihtiyacımız var. Ülkemizde kıyı şeritlerine, dağların tepelerine, açık alanların yakınlarına konumlandırabileceğimiz bu santrallerle elektrik ihtiyacının çoğunu karşılayabiliriz.
Yer altındaki çatlaklara birikmiş suyun ısınması ve yüzeye doğru hareketlenmesi jeotermal enerjinin kaynağını oluşturur. Çıkan bu sıcak sular ülkemizde turizm ve ısınma kaynağı olarak kullanılmaktadır. Bu kaynaklara takılan türbinlerde elektrik üretmek de mümkün olup yakın bölgelerde kurulan seralar için de güzel bir kaynak görevi görmektedir. Bioyakıtlar kısa süre önce yaşamış canlı kalıntılarının çeşitli şekilde işlenmiş halidir. Fotosentez sayesinde güneş enerjisini içinde tutan yakıtlardan ciddi şekilde enerji işlemek mümkündür.